21 Mayıs 2013 Salı

PLÄ’GALÖPSM’G


Bir söğüt ağacının yumuşak dallarının oradan oraya sallanmasını seyrettim. Ardından zeytin ağaçlarının grimsi yapraklarına bakakaldım. Devasal çınarlar ve onların hemen altındaki sarımtırak mısırların yabanıl görüntüsünün hemen ardındaki tepeler, bana yüksekten bakan devler gibi duruyorlardı karşımda. Bu el değmemişliğin verdiği yalnızlık ve korku hissiydi, beni tanımsız bir kasvet havasına boğan. Hiçbir yer bozulmamıştı. Doğanın uçsuz bucaksız güzelliğini seyretmek en büyük mutluluktu. Kocaman ağaçlar, belkide benim boyumdan uzun yabani otlar vardı her yerde. Gökyüzü aydınlıktı ama yine de bir tedirginlik havası vardı etrafta. Bu nasıl anlatılır ki? Sanki elektrik yüklü bulutların altında durup yıldırımın ne zaman düşeceğini beklemek gibi insanı belli belirsiz sıkıntıya sokacak tekinsiz hava geziyordu bu ilginç yerde. Fakat gökyüzü kusursuzdu.
Hangi yöne baktığımı bilmiyordum ama arkamdan gelen su sesi oralarda bir yerde bir dere beklide bir deniz olduğunu hissettiriyordu bana. Sese doğru dönüp uzun ve her renkten otları aşarak su sesine ulaşmaya çalıştım. O kadar otların arasına girdim ki, gökyüzünü zor görür hale geldim. Otların sonunda ışık görünmeye başladığında ses doruk noktaya ulaşmıştı. Son otlardan da kurtulup açıklığa çıktığımda, şaşkınlıktan dilim tutuldu. Koyu yeşil sabun taşlarıyla kaplı devasal bir kumsalın ardında uçsuz bucaksız bir deniz gördüm. Görüp görebileceğim en temiz denizdi. Bir anlık şaşkınlığımdan kurtulup yine etrafımı izledim. Gözlerim hep bir kıpırtı aradı bir kuş veya herhangi bir şey ama o dev otların bir insan gibi sallanmalarından başka hareket göremediler. Ardından gözlerim sabun taşlarına, o koyu yeşil taşlara takıldı. Eğilip irili ufaklı taşlardan küçük bir tane seçip biraz inceledim. Yumuşak bir yapısı vardı. Yumuşaklığını denemek için üzerine tırnağımla bir çizik attım ve üzerinde derin bir iz bıraktım. Aslında bu izle birlikte buranın el deymemişliğini de bozmuş oldum. Etrafıma kuşkuyla baktım ve hemen cebime attım taşı. Kimse görmesin diye... Otlar arkamda hışırdadı ve tedirginlik üzerime kabus gibi çöktü. Ellerim terledi, dizlerim uyuştu. Bir şey, bir şey yapmam lazım. Yere eğildim ve taşı alırken bozduğum kumsalı düzeltmeye çalıştım. İşte o anda gözlerim bozulmaya başladı. Sanki gözümün önüne bir sis perdesi indi. Panikle gözlerimi ovalarken dehşet önümde belirdi. Bu tekinsiz topraklarda yalnız olmadığımı da o zaman anladım, çünkü o sis perdesinin içinden bana bakan bir şey gördüm. Kendisinden çok emin bakışlarla süzüyordu beni. Bir tanrının asilliğiyle sarmalanmıştı sanki. Alev alev yanan gözleri cehennemin ötesinden dehşetlerle yüklüydü. Omzunda bir cüppesi vardı ama yüzü yoktu. Asla bir insan gibi değildi. O gözler bir insana ait olamazdı. Birden etrafımdan boğuk sesler yükselmeye başladı. Tek bir kelime söylüyorlardı ama ne söylediklerini anlayamadım. Etrafıma baktım sesin kaynakları için ama gözlerim hareket eden karaltılardan başka bir şey göremedi. Küçük grotesk şekillere benziyorlardı. Küçülüp büyüyorlardı, büzülüp genişliyorlardı. Kesinlikle bizim dilimizden olmayan bir kelimeyi tekrarlıyorlardı. Telaffuzu çok zor insan dili asla söyleyemez. Aniden daha kuvvetli bir sesle çınladı kulaklarım. Bu seslerin ne dili olduğunu bilmiyorum ama onların söylediklerini anladım. Bir birinden kopuk, kesik kesik cümleler. Arkamdaki o iğrenç şeylerden çıkan anlamlı sözler bir ilahi gibi çınlıyordu kulaklarımda.


                   Kadim olan o ve onun efsunlarıdır…………(anlamadığım
                     birkaç söz) Pwam’s heol gälöpsk……….ona uy onu dinle..
                     ………..Yüce Plä'galöpsm'g için………..asla gözlerine……
                     uy ve dinle…………uy ve dinle……….ve bil ki……………
                     (yine anlamadığım şeyler) Cuw’spl…Plä'galöpsm'g………
                     …Plä'galöpsm'g…Plä'galöpsm'g!!!


Ses yine bir tekrarlamaya dönüştü, tek bir kelime “Plä'galöpsm'g”. Tekrar önüme dönüp o tehditkâr gözlere baktığımda her şeyin bulanık ama o sinsi gözlerin tamamen net olduğunu kavradım. O alev alev yanan gözlere baktıkça çok şey anladım. Aklıma o arkamdaki şeylerin söylediği en anlamlı cümle geldi “kadim olan o ve onun efsunlarıdır”. Bu çok doğru işte, eski efsunlarıyla düşüncelerime karışıp beni esiri eden onun ta kendisi, gözlerimin bulanması onun eseri, o güzel doğadan kopup kendimi o ve onun iğrenç müritleri arasında bulmam onun marifeti. Gözlerinden öyle çok şey anladım ki, gecenin sonsuz karanlığında “p” ile başlayan bir kelime sayıklayarak uyandığımda hiç sevinmedim. Bu rüya mıydı ya da gerçek miydi hiç düşünmedim. Pantolonumun cebinde küçük yeşil bir nesne bulduğumda tepki bile vermedim. Hava almak için pencereye yaklaşıp soğuk camda yansımamı gördüğümde çığlık atmak istedim ama çok tanıdık boğuk bir sesle Plä'galöpsm'g dediğimi işittim.

  Bulut TAR
  16.10.2006

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder